Ana Sayfa
Diaspora Edebiyatı
Zafer Şenocak Köşk
Zafer Şenocak- Köşk

Zafer Şenocak- Köşk

Köşk kitabının yazarı Zafer Şenocak, 1961 yılında Ankara’da doğmuş ve 9 yaşında ailesiyle birlikte Almanya’nın Münih kentine yerleşmiştir. Münih Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı, Felsefe, Tarih ve Siyasal Bilgiler alanında eğitim gören Şenocak, gelenek ile yenilik ve Doğu ile Batı arasında seçime zorlandığını hissetmiş, bunu sentezleyerek eserlerine aktarmıştır. Almanya’da yükselen milliyetçiliği/ırkçılığı hem anavatanını hem de yeni vatanını eleştirerek işlemiştir. Köşk adlı eserinden 2 yıl önce yazdığı Tehlikeli Akrabalık adlı eserinde yazdığı “Almanlar, tarihten hiçbir şey öğrenemediler. Şimdi de Türkleri ülkeye aldılar. Oysa daha Yahudilerle bile uzlaşmış değiller.” satırları Şenocak’ın yaklaşımını anlamak için bir fikir vermektedir.

Köşk, 1960 yılında Münih’te müzik eğitimi alan başkarakter Hamit ve Münih’te yerel ve mütevazı bir gazetede staj yapan sevgilisi Hilde’nin yaz tatili için İstanbul’a gelişiyle başlamaktadır.  Baş karakter Hamit, Zafer Şenocak’ın gözünden Doğu ve Batı arasında kalmışlığın vücut bulmuş halidir. Hamit’in sevgilisi Hilde, Almanya’nın kendisini temsil etmektedir. Soğuk, umursamaz, kendi halinde, küçük ve daha gündelik şeylerin peşinde ve bunları mükemmelleştirmeye çalışan, bunlara kulak veren bir kadındır. Hamit; zengin ve güçlü bir iş adamının arıcılık için tahsis ettiği, köşkte yaşayan ve arıcılıkta nam salmış olan abisi Hamdi’nin yanına yardıma gider. Hamit’in din karşıtlığı, daha tatilinin ilk günlerinde karşımıza çıkmaktadır. Hamdi Türk aile yapısındaki despot, inançlarına sıkı sıkıya bağlı ve keskin aileyi temsil etmektedir. Hamit’in elinin ekmek tutmaması, müzik eğitimi alması, dine bakışı ve Almanya’ya gitmesi Hamdi’nin katı bir şekilde eleştirdiği şeylerdir. Hamit, abisinin köşkten ayrılıp Toroslara gitmesiyle köşkte Hilde’yle yalnız kalır. Hem ülkeye hem de köşke uyum sağlamaya çalışırken köşkün kahyası olan eski subay ve din-i bütün İsmet ile din üzerine sohbetler eder ve abisinden kalan “köşkün koruyuculuğuna” başlar. İsmet inançlı, hurafelere bağlı, milliyetçi, militarist yapısıyla mahalle baskısını temsil eden karakterdir.

Köşkte geçirdikleri süreçte Hilde’nin hastalığı ortaya çıkar. Hamit hastalığa çözüm bulamadığı için korkmaya başlar. Hilde’yi kriz geçirirken gören İsmet ve Hamdi, 90 yaşına merdiven dayamış Tabut Teyze’nin çözüm olacağı fikrini Hamit’e sununca, Hamit’in “Batı marjinalliği ve inançları sorgulayan yapısı” devreye girer ve küçümseyerek teklifi reddeder. Bu tekliflerin safsata olduğunu söylemekten geri durmaz. Hilde’nin durumunun gün geçtikçe kötüye gitmesiyle Hamit’in Tabut Teyze’den başka seçeneği kalmaz. İnanmayarak ve istemeyerek de olsa Tabut Teyze’ye giden Hilde, Hamit ve İsmet, bu yaşlı ve cahil kadının okuduğu dualar ve yaptığı “alternatif tıp” müdahaleleriyle Hilde’nin iyileştiğini görürler.

Bu sonuçtan sonra hem afallayan hem de sevdiği kadın iyileştiğinden dolayı mutlu olan Hamit hayatına kaldığı yerden devam eder ancak hiçbir şey eskisi gibi değildir. İstanbul’u keşfetmeye başlar ve insanlarla iletişime geçmesi Türkiye ile bağını güçlendirir. Aynı zamanda Hilde’yle arasına soğukluk girer. Hamit içten içe bundan çok rahatsız olur. Âşık olduğu kadına aynı duyguları beslemediği hisseden Hamit, huzursuz bir şekilde İstanbul sokaklarında gezinmeye devam ederken Hilde’nin “Almanya’ya dönüyorum” çıkışı bir nebze içini rahatlatır çünkü bu içindeki huzursuzluk yerini ayrılığa değil de özleme bırakacaktır.

Yazar; hem Batı kültürüne hem de Doğu kültürüne maruz kalmış, uyum sağlayamayan, kendini bir yere ait ve rahat hissedemeyen Hamit’in 3 yıllık Almanya deneyiminden sonra vatanına dönüşü, köşkün bahçesinden gelen en ufak seste bile tehlikede hissedişi, inanç sistemine ve inananlara yaklaşımı üzerinden 90’lar ve sonrasındaki Türk Diasporasının durumunu okuyucuya göstermektedir.