Almanya’da 24 Eylül’de gerçekleşen genel seçimlere %75,6 oranla 61 milyonun üzerinde seçmen katıldı. Seçimlerin kazananı, bir önceki seçime oranla %8,6 oy kaybetse de dördüncü kez Angela Merkel ile CDU/CSU (Hıristiyan Demokrat Parti / Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi) Birliği oldu. Seçimin dikkat çekici sonuçlarından biri, İslam ve göçmen karşıtlığı ile bilinen aşırı sağ parti AfD’nin, oylarını %7,9 oranında artırıp 94 milletvekili ile üçüncü parti olarak meclise girmeye hak kazanmasıydı.[1]
Partilerin oy oranları, meclisteki milletvekili sayısı dağılımları ile birlikte koalisyon ihtimallerini de değişti.
CDU/CSU %32,9 oy oranıyla 246 milletvekili, SPD 20,5 oy oranıyla 153 milletvekili, Sol Parti 9,2 oy oranıyla 69 milletvekili, Yeşiller 8,9 oy oranıyla 67 milletvekili, FDP 10,7 oy oranıyla 80 milletvekili, AfD ise 12,6 oy oranıyla 94 milletvekili çıkardı.
24 Eylül’de gerçekleşen Genel Seçim sonuçlarına göre, Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez altı partinin meclise girdiği görülmektedir. Koalisyon ortaklarından SPD, tarihinin en düşük oy oranını alarak, %20,5 ile muhalefete geçme kararı aldığını bildirdi.[2] Bu kararın neticesi olarak, büyük koalisyon denilen CDU ve SPD koalisyonunun kurulması mümkün olmadığı için, tek seçenek CDU, FDP, ve Yeşiller ile kurulacak bir üçlü koalisyon olmaktadır. Ancak hem koalisyonun üçlü olması sebebiyle hem de FDP ve Yeşiller arasındaki görüş ayrılıkları sebebiyle koalisyon görüşmelerinin uzun süreceği öngörülmektedir.
SPD’nin koalisyonda hiçbir şekilde bulunmayacağını açıklaması, Merkel’in azınlık hükümeti kurmaya yanaşmaması, Birlik, FDP ve Yeşiller’in ön görüşmelerde uzlaşmaya varamamaları erken seçim ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Anlaşmazlıkların odak noktasında, Geçici Başbakan Angela Merkel’in de ifade ettiği gibi mülteci krizi bulunmaktadır. FDP’nin ülkenin geleceği ile alakalı önemli konularda anlaşmaya varılamadığını öne sürerek CSU ve Yeşiller arasında gerçekleşen uzlaşıyı bozmuştur. Ayrıca Yeşiller geçici koruma hakkı bulunan mültecilere aile birleşimi hakkı sözü verirken CSU sığınmacılara aile birleşimi hakkı tanınmaması konusunda oldukça sert bir tavır içerisinde bulunuyor. CSU, kabul ettiremediği her kararda koalisyonda olmama tehdidini öne sürüyor. CSU’nun ya da FDP’nin koalisyonda bulunmaması bir azınlık hükümeti ya da erken seçim demek oluyor. Erken seçim ihtimaline Merkel sıcak bakmıyor, SPD ise koalisyonda bulunmak istemediği gibi, hem Merkel’in azınlık hükümeti kurmasını desteklemiyor hem de erken seçimin AfD’nin oylarını arttıracağı gerekçesiyle erken seçimi desteklemiyor. [3]
Muhalefete çekileceğini bildiren SPD, büyük koalisyonun kurulması ihtimalini ortadan kaldırmıştır, AfD Başkanı Alexander Gauland seçmenlere Almanya’yı değiştirme sözü verirken, Merkel ise AfD’ye oy veren seçmenlerin endişeleri konusunda harekete geçeceğini ve seçmenleri geri kazanmaya çabalayacağını ifade etmiştir. [4]
Yapılan anketlerde, CDU/CSU Birliği’nin yönetimde olduğu süreçte fakir ve zengin kesim arasındaki farkın giderek açıldığı, CDU’nun, mülteci politikası sebebiyle Alman toplumunda artan endişeleri giderecek hiçbir girişimde bulunmadığı ve 12 yıllık Başbakanlığın yeterli olduğu düşüncesi baskın durumdadır. Bu sonuçlar CDU’nun kayıp oylarını açıklasa da en dikkat çeken nokta AfD’nin artan oylarını da açıklayan mülteci politikası ile ilgili maddedir. AfD’nin söylemleri üzerine yapılan anketler göstermektedir ki, başvurusu kabul edilmeyen mültecilerin ivedilikle ülkelerine iade edilmeleri, entegrasyon politikalarının güçlendirilmesi, mülteci sayısının sınırlandırılması gibi meseleler pek çok seçmeni AfD’ye yöneltmiştir. Bunun dışında, yapılan anketlerde katılımcıların %57’sinin İslam’ın ülkelerindeki baskınlığı ile ilgili endişe duydukları belirtilmektedir.[5]
Seçmenleri yönlendiren etmenlerin başında emeklilik, işsizlik ve göç sorununun yer aldığı görülmektedir. CDU/CSU Birliğinin seçim politikasının ve bu süreçteki çözüm bulma gücünün, anketlerde de görüldüğü üzere, yeterli bulunmaması hem CDU’ye hem de SPD’ye ciddi bir oy kaybı olarak geri dönmüştü. AfD’nin oy artışının birinci nedeni olarak gösterilebilecek mülteci sorunu, buna bağlı olarak finansal problemler ve vergiler, ayrıca ülkede artan yabancı sayısına bağlı yabancı düşmanlığı ve Angela Merkel’in, halkın bu konudaki endişelerini gidermede yetersiz kalması, AfD’ye meclise girebilme hakkı tanımıştır. [6] AfD’nin oylarında artış beklense de bu artışın özellikle Doğu Almanya’da kendini göstermesi dikkat çekicidir. Seçimin kaybedeni açık bir düşüşle SPD iken, iktidar partisi CDU olsa da, sağ popülist bir parti olan AfD’nin meclise girebilmesi partiyi kazanan konumda değerlendirmeye yetmektedir.
DİAM Araştırma Asistanı
Elif Ceren Cemilgil
[1] “Bundestagswahl 2017: Endgültiges Ergebnis”, Bundeswahlleiter, Erişim Tarihi 23.11.2017, https://www.bundeswahlleiter.de/info/presse/mitteilungen/bundestagswahl-2017/34_17_endgueltiges_ergebnis.html
[2] “Almanya'da Merkel 4. kez genel seçimi kazandı, AfD yüzde 13 oyla Meclis'e girdi”, BBC Türkçe, Erişim Tarihi 23.11.2017, http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41380859
[3] “Merkel'den Erken Seçim Sinyali”, Amerika’nın Sesi, Erişim Tarihi 23.11.2017, https://www.amerikaninsesi.com/a/almanyada-erken-secim-gundemde/4126285.html
[4] “Almanya'da Merkel 4. kez genel seçimi kazandı, AfD yüzde 13 oyla Meclis'e girdi”, BBC Türkçe, Erişim Tarihi 23.11.2017, http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41380859
[5] “Bundestagswahlen”, wahl.tagesschau, Erişim Tarihi 23.11.2017 https://wahl.tagesschau.de/wahlen/2017-09-24-BT-DE/index.shtml
[6] “Das Wahljahr 2017”, Landeszentrale für politische Bildung Baden-Württemberg, Erişim Tarihi 23.11.2017, http://www.bundestagswahl-bw.de/wahl__btwahl2017.html