Yılın son günlerinde DİAM kütüphanesinden kitap incelemesi: Türkler Almanya’da
Bugün incelediğimiz kitabımızın yazarı Bekir Yıldız 1933 yılında Şanlıurfa’da doğmuştur. Matbaacılık okulunu bitiren Yıldız, 1962 yılında işçi olarak Almanya’ya gitmiş ve dört yıl Alman fabrikalarında çalışmıştır. Türkiye’ye dönen Bekir Yıldız döndükten sonra kaleme aldığı Kara Vagon öyküsü ile May Edebiyat Ödülü’nü ve Sait Faik Hikâye Armağanı’nı ise Kaçakçı Şahan eseri ile kazanmıştır. Yıldız; Anadolu yaşamı, töre, kan davası ve Almanya’ya çalışmaya giden işçilerin yaşamlarını konu alan birçok eser yazmıştır.
Bekir Yıldız, 1966 yılında kaleme aldığı ve Everest Yayınları'ndan çıkan “Türkler Almanya’da” romanı ile bir nevi kendi otobiyografisini ve Türkiye’den Almanya’ya gerçekleşen iktisadi göçü biz okuyuculara aktarmaktadır. Bu kitabı yurt dışında çalışan Türk işçilere ithaf etmiştir.
Kitabımızın ana karakteri 1961 yılında Türkiye ve Almanya arasında imzalanan İşgücü Sözleşmesi ile Almanya’ya çalışmak için göç eden matbaacılık okulundan mezun ve evli, iki çocuk babası olan Yüce Yılmaz’dır.
Yüce, makine parçalarının istif edildiği ambara işçi olarak girmesiyle Türkiye’deki diplomasının Almanya’da bir öneminin olmadığını ve aynı zamanda Almanya’da iş beğenmemenin ibadet etmek için cami beğenmemekle eş değer olduğunu ilk günlerinde anlamıştır.
Yazar kahraman bakış açısıyla anlattığı romanında Yüce’nin bir makine almak için çalışmasını, onunla birlikte çalışan Nihat’ın otomobil sahibi olma sevdasını, ailesine ekmek parası yollayabilmek için kalp hastalığını gizleyen Osman Baba’yı, okuma yazma bilmeden Almanya’ya gelen Garip Recep’in Almanya’nın çalışma disiplinine, kültürüne alışma sürecinde yaşadığı zorlukları dile getirmektedir.
Yazar Türk işçilerin sadece Almanlarla yaşadığı zorluklara değil aynı zamanda vatan hasretine, Türk gümrüklerinde ve konsolosluklarında yaşadıkları zorluklara ve Almanya ile kendi vatanlarını kıyaslama mücadelesine değinmektedir.
Yazar Almanya’nın endüstride yapmış olduğu büyük atılıma değinip ve bunu tebrik ederken aynı zamanda bunun Almanya’nın insanları mareşal üniformalı birer bir köle yaptığını ve sanki makineler insanların değil de insanlar makinelerin eseriymiş gibi davranıldığını ve Almanya’da bant köleliğinin doğduğunu yalın anlatımıyla okuyuculara aktarmaktadır.