DİAM kütüphanesinden kitap incelemesi: Geyikler, Annem ve Almanya
Kitabımızın yazarı olan Nursel Duruel, 1941 yılında Isparta’da doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nü bitiren Duruel, 1965’te TRT’nin ilk prodüktör kadrosunda yer almıştır. Başta edebiyat ve sanat olmak üzere çeşitli alanlarda radyo programları hazırlamıştır. İlk kitabı “Geyikler, Annem ve Almanya” (1982) dosya halindeyken 1981 Akademi Kitapevi Öykü Ödülü’nü ve basıldıktan sonra 1983 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanmıştır. Yazılı Kaya kitabındaki “Burgaç” adlı öyküsüyle ise 1990 Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Armağanı’nı almıştır.
Nursel Duruel, 1980 yılında kaleme aldığı Geyikler, Annem ve Almanya öyküsünü küçük bir kız çocuğunun dilinden aktarmaktadır. Öykünün kahramanı olan çocuk; yabancı bir evde, Almanya’ya babasının yanına gidecek olan annesi ile geçirdiği son geceyi, o gece gördüğü rüyayı okuyucuya aktarmaktadır.
Yazar, karakterlerin arasındaki sınıfsal farkı göstermek için ilk başta mekânları ayrıntılarıyla işliyor. Bunu öyküde geçen Mihriban Hanım karakterinin tıklım tıklım antika eşya dolu olan misafir odasından varlıklı bir karakter olduğu anlaşılmaktayken, bir köşede bulunan naylon torbalar ve fileler küçük kızın ailesinin yoksulluğunu göstermektedir.
Yazar karakterlerin özellikleri bazen direkt işlerken, bazen de üstü kapalı işlemektedir. Mihriban Hanım’ın bilgili bir insan olduğunu ama hayatında zorluklara maruz kalmadığını anlatmak isteyen yazar bunu Mihriban Hanım’ın, Almanya denilince gurbet olarak değil de gençliğinde yaptığı seyahatinde nasıl eğlendiğinden bahsetmesi şeklinde anlatmaktadır.
Öyküde anne karakterinin, kocası hakkında anneanneyle yaptığı konuşmasında sabırlı, ailesini toparlayıcı ve mücadeleci bir kadın olduğu anlaşılmaktadır. Kızına yanında yatarken ağladığı için kızması ama bir taraftan da onu öpmesi; ailesini bir arada tutmak için dilini bilmediği ülkeye tek başına gitme cesaretinde bulunması bunu örneklemektedir.
Anneanne karakterine baktığımızda iyi ve anlayışlı bir karakter olduğu görülmektedir. Kocasında olan dul maaşıyla evladını ve torununu geçindirmekte kızına ne kadar akıl verse de onun vereceği kararlara saygı duymaktadır.
Baba karakteri kitapta silik bir karakter olarak gösterilmektedir. Anne ile anneannenin konuşmalarında ailesine düşkün biri olmadığı ve Almanya’dan para göndermediğini anlaşılmaktadır. Küçük kızın rüyasında ise baba mısır haşlayan, eşine yardımcı olan ve kız çocuğuyla oynayıp eğlenen bir karakterdir. “Babam paçalarını sıvamış koşarak geliyor bana doğru. Kucaklayıp havaya atıyor. Sonra bir daha atıyor, bir daha, bir daha… Göğün mavilikleriyle kucaklaşıp babamın kollarına düşüyorum. Sevinç var… yalnızca sevinç… Gökyüzünde, ovada… yalnızca sevinç…”. Bu rüya kız çocuğunun ailesiyle bir arada olma istediğini ve hayalindeki baba figürüne olan özlemini aktarmaktadır.
Gece boyunca beraber yatan anne ve kız o kısa sürede birbirlerine kendilerini açıyor. Çocuk ağlamanın ayıp bir şey olmadığını anlıyor. Anne ise evlattan ayrılmanın ne kadar zor olduğunu itiraf ediyor. Okuyucu sevginin gücünü hissediyor. Küçük kız rüyasında güçlendiğini, olgunlaştığını hissettiriyor ve bunu şöyle açıklıyor: “Ben bir su damlası gibiyim annemin yanında. Dereden kopup havaya sıçrayan haşarı bir su damlasıyım. Güçlü, neşeli, yok edilemez bir su damlasıyım. Durmadan akan derenin ve durmadan değişen annemin bir parçasıyım. Onlardan kopan ama onlardan bağımsız bir damla…”.
Kız çocuğunun sabah uyandığında annesinin gittiğini öğrendiği zaman, “Büyümek için savaşacağım” diyerek rüyasında yaptığı gibi hemen kendini toparlamasının kimsenin onu güçsüz biri olarak görmesini istememesinden olduğunu görmekteyiz.
Yazar “Geyikler, Annem ve Almanya” öyküsü ile gurbette, evinden uzakta olan baba figürünün aile içinde yarattığı derin hüznü küçük bir kız çocuğunun gerek işittiklerinden gerek rüyasından ve iç dünyasından aktarmakta ve tüm o duyguları okuyucuya geçirmektedir.